Boşanma Sonrası Çıkan Sorunlar
Boşanma Sonrası Oluşan Olaylar ve Sorunlar: Bir Hayatın Çöküşü
Boşanma, hayatın ortasında bir patlama gibidir; birdenbire her şeyin sona erdiğini hissedersiniz. Bir ilişki, yıllarca sürdürülen bir hayal gibidir ve o hayalin çökmesi, içsel bir ölüme dönüşür. Gerçekten ölen bir şey vardır: Gelecek, umutlar, hayaller… Her şey birdenbire yok olur, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilirsiniz.
Boşanma sadece iki insanın yıkılan evliliği değil, bir kişinin hayatında var olan her şeyin paramparça olmasından başka bir şey değildir. Bu noktada bir insanın ruhunun öldüğünü, bir hayatın göçtüğünü anlatmak gerekir. Bir an varlığınızı, kimliğinizi, her şeyi kaybettiğinizi hissedersiniz. Çünkü bir insan için bir ilişki, sadece iki kişi arasındaki bağ değil, kimliğin bir parçasıdır. Bir hayatın yıkılmasından bahsediyorum. Ve o yıkıntılar, kolayca toparlanabilir gibi görünse de, aslında asla eskisi gibi toparlanmaz.
Boşanmanın ilk haftalarında, kaybolmuş bir ruh gibi gezersiniz. Ne yapılacağı, hangi adımın atılacağı konusunda hiçbir fikriniz yoktur. Dünyaya bakarsınız ve her şeyin yabancılaştığını hissedersiniz. Hiçbir şey artık eskisi gibi değildir. İş yerinde, arkadaşlarınızla, hatta sokakta… Her şey yıkık, her şey ölü. Evde yalnız kaldığınızda, odada yankılanan sessizlik, bir mezarın soğukluğuna benzer. Belki de bir ölümün ardından yaşadığınız yalnızlık, boşanmanın ardından hissettiğiniz yalnızlıkla benzerdir. Her gün biraz daha yok olduğunuzu, kaybolduğunuzu hissedersiniz.
Boşanma sonrası yaşanan ekonomik çöküş de bir başka ölüm gibidir. İki kişilik bir hayat sürdürmek, bir kişiye indirgendiğinde, bütçe bir anlamda toprağa gömülür. Bir zamanlar iki kişi olarak ödenen faturalar, birbirine yaslanan bir evlilik hayatının yükünü hafifleten bir yapıydı. Şimdi, o yıkılmış yapının altında tek başınıza kalırsınız. Her kuruş, her harcama, her borç bir mezar taşı gibi üzerine çöker. Çocukların bakım masrafları, günlük yaşamın getirdiği zorluklar, ruhunuzu daha da ağırlaştırır. Ekonomik olarak çöküş, bir insanın sosyal ölümüdür. Çalışmak, her gün daha fazla yorulmak, her şeyin içinde boğulmak hissi, sizi zamanla tüketir. Bu, bir hayatta kaybolan paraların, kaybolan bir kimliğin ve kaybolan bir insanın hikayesidir.
Ve çocuklar… Boşanmanın ardından çocukların gözlerindeki kaybolmuş umutlar, bir annenin ya da babanın kalbinde çürüyen bir ölümdür. Çocuklar bir bakıma iki dünyada kalırlar; bir tarafta bir baba, diğer tarafta bir anne, ama bir arada hiçbir zaman değildirler. Boşanma, onların ruhlarında derin bir yara bırakır. Duygusal olarak bir boşlukta kalan çocuk, zamanla dünyaya daha karanlık gözlerle bakmaya başlar. Belki de boşanmanın en derin etkisi çocuklar üzerindedir. Çünkü bir aile, onların dünyasında her şeydir. O düzen bozulduğunda, sanki dünya kendi etraflarında dönmüyormuş gibi hissederler. Çocukların yalnızlıkları, boşanmanın en acımasız ölümüdür.
Ve toplumsal yargılar… Boşanmış birinin yaşadığı yalnızlık, bazen herkesten daha ağırdır. Toplumun o beklenen, kusursuz hayatını yaşayamayan bir insanın başına gelen her şey, bir tür öldürülmüşlük gibidir. Bir boşanmış kişi, bazen toplumsal bir ölü gibi hisseder. Hala yaşayan bir bedene sahip olsa da, bir zamanlar mutlu olan, sevilen, kabul gören o kişi kaybolmuş gibidir. Kimse, ne yaşadığını sorar, ne dertlerini dinler. Bir boşanmış kişi, çoğu zaman yalnızdır. Toplum, iki kişiyi bir arada görmek ister, boşanmış birini görmekse ona ölü bir bedenmiş gibi bakmaktan başka bir şey değildir.
Boşanma sonrası hayatta kalanlar, her ne kadar devam etseler de, bir şekilde bir kısmı ölmüştür. İçsel bir ölüm, bir kimliğin yok oluşu… Boşanma, bir zamanlar hayatın parçası olan her şeyin silinmesidir. Zamanla, bu yıkıntılar arasında hayatta kalan kişi, kendisini yeniden inşa etmeye çalışır, ama ne kadar çabalasa da, o eski hayatın yıkıntıları her zaman bir gölge gibi peşinden gelir. Herkesin bir ölüm sonrası yaşamı vardır; bir boşanmış kişinin ölüm sonrası yaşamı ise hayattaki en zor mücadelelerden biridir.
Sonuç olarak, boşanma, yalnızca bir ilişkinin sonlanması değil, aynı zamanda bir insanın ruhunda, yaşamında ve kimliğinde meydana gelen derin yaraların açılmasıdır. Bu yara, belki de hiç iyileşmez.