ÇOCUK EVLİLİKLERİ
Çocuk Evlilikleri: Hukuki, Toplumsal ve Ahlaki Bir Sorun
Çocuk evlilikleri, dünya genelinde milyonlarca çocuğun yaşamını etkileyen ciddi bir insan hakları ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorun, yalnızca bireysel özgürlüklerin kısıtlanması anlamına gelmez; aynı zamanda eğitim, sağlık, ekonomik bağımsızlık ve sosyal gelişim gibi temel hakların ihlaliyle sonuçlanır. Çocuk evliliklerinin altında yatan sebepler genellikle kültürel, ekonomik ve dini etkenlerle ilişkilendirilse de, bu uygulama en temelde bir eşitsizlik meselesidir. Hukuki, toplumsal ve ahlaki boyutlarıyla ele alınması gereken çocuk evlilikleri, toplumların geleceğini şekillendiren bir olgu olarak çözüm bekleyen bir krizdir.
1. Çocuk Evliliği nedir?
Birleşmiş Milletler (BM) tanımına göre, 18 yaşından önce yapılan evlilikler “çocuk evliliği” olarak kabul edilir. Bu evlilikler, çoğunlukla kız çocuklarını hedef almakta ve onları erken yaşta aile kurma, çocuk doğurma ve toplumsal cinsiyet rollerini üstlenme yükümlülüğüyle karşı karşıya bırakmaktadır. Çocuk evlilikleri genellikle rızaya dayalı olmamakta, ebeveyn baskısı, yoksulluk, kültürel normlar veya dini gerekçelerle meşrulaştırılmaktadır.
Türkiye gibi ülkelerde çocuk evlilikleri, resmi nikâhla sınırlı kalmayıp dini törenler yoluyla da gerçekleştirilmekte ve çoğu zaman kayıt dışı olduğu için görmezden gelinmektedir. Bu durum, hukuki müdahale ve koruma mekanizmalarını daha da zorlaştırmaktadır.
2. Hukuki Boyut: Çocuk Evlilikleriyle Mücadelede Yetersizlikler
a) Ulusal Hukuk ve Çocuk Hakları
Türkiye’de medeni kanun, evlilik için asgari yaş sınırını 18 olarak belirlemiştir. Ancak, 17 yaşında ebeveyn izniyle ve 16 yaşında mahkeme kararıyla evlenmek hâlâ mümkündür. Bu durum, hukuki sistemin çocukları yeterince koruyamadığını göstermektedir. Özellikle 16 yaşındaki çocuklar için mahkeme kararının keyfi olarak verilmesi, çocukların özgür iradelerinin göz ardı edilmesine neden olmaktadır.
b) Uluslararası Sözleşmeler ve Türkiye
Türkiye, çocuk haklarını korumayı taahhüt eden birçok uluslararası sözleşmeye taraftır. Bunlar arasında Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) yer alır. Bu sözleşmeler, çocuk evliliklerini açıkça bir insan hakları ihlali olarak tanımlamaktadır. Ancak ulusal düzeydeki uygulamalar, bu yükümlülüklerin yerine getirilmediğini göstermektedir.
c) Yasal Boşluklar ve İstismar
Bazı durumlarda dini nikâhın resmi evlilik öncesinde kıyılması, çocuk evliliklerini kolaylaştırmaktadır. Dini nikâhın kayıtsız olması, istismarı artırmakta ve çocukların hukuki koruma mekanizmalarından yoksun kalmasına yol açmaktadır. Ayrıca, bu tür evliliklerden doğan çocukların kayıt dışı kalma riski, sorunun nesiller boyu devam etmesine neden olmaktadır.
3. Toplumsal ve Kültürel Faktörler
a) Yoksulluk ve Çocuk Evlilikleri
Çocuk evliliklerinin en önemli sebeplerinden biri yoksulluktur. Maddi zorluklarla karşı karşıya kalan aileler, ekonomik yükü azaltmak veya başlık parası gibi gelir elde etmek amacıyla kız çocuklarını erken yaşta evlendirmektedir. Bu durum, çocukların eğitim hakkından mahrum kalmasına ve ekonomik bağımsızlık kazanamamasına yol açmaktadır.
b) Eğitim ve Farkındalık Eksikliği
Eğitimsizlik, çocuk evliliklerini besleyen temel faktörlerden biridir. Özellikle kırsal kesimlerde ve toplumsal olarak dezavantajlı gruplarda, kız çocuklarının eğitimden koparılması, onların erken yaşta evlendirilmesini kolaylaştırmaktadır. Eğitim hakkından mahrum kalan çocuklar, kendi yaşamlarını şekillendirme hakkından da yoksun bırakılmaktadır.
c) Kültürel ve Dini Normlar
Çocuk evlilikleri, çoğu zaman kültürel ve dini gerekçelerle meşrulaştırılmaktadır. Aileler, bu evlilikleri “namus” koruması veya sosyal statü kazanımı gibi sebeplerle haklı göstermeye çalışmaktadır. Bu normlar, çocukların birey olarak görülmesi yerine ailelerinin bir “malı” olarak algılanmasına neden olmaktadır.
d) Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
Patriyarkal toplum yapısı, kız çocuklarını erkeklere bağımlı bireyler olarak konumlandırmaktadır. Bu durum, çocuk evliliklerini yalnızca bir sonuç değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir aracı haline getirmektedir.
4. Çocuk Evliliklerinin Sonuçları
Çocuk evlilikleri, bireyler ve toplum üzerinde uzun vadeli olumsuz etkiler yaratmaktadır:
• Fiziksel ve Psikolojik Sağlık Sorunları: Erken yaşta anne olan çocuklar, ciddi sağlık riskleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca, evlilikten kaynaklanan psikolojik baskılar, travmalar ve depresyon yaygındır.
• Eğitimden Mahrum Kalma: Çocuk evlilikleri, özellikle kız çocuklarının eğitim hayatını sona erdirerek, onların ekonomik bağımsızlık kazanmalarını ve topluma katkı sağlamalarını engellemektedir.
• Kısır Döngü: Çocuk evliliklerinden doğan çocuklar, genellikle aynı yoksulluk ve eğitim eksikliği döngüsüne hapsolmaktadır. Bu, toplumsal gelişimi yavaşlatan bir kısır döngü yaratmaktadır.
5. Çözüm Önerileri
Çocuk evlilikleriyle mücadele, bütüncül bir yaklaşım gerektirir:
a) Hukuki Düzenlemeler
• Evlilik yaşının istisnasız şekilde 18’e çıkarılması ve bu kuralın kesin bir şekilde uygulanması.
• Dini nikâhın, resmi nikâh olmadan kıyılmasını suç kapsamına alarak caydırıcılığı artırmak.
• Çocuk evliliklerine göz yuman aileler ve failler için daha sert yaptırımlar uygulamak.
b) Eğitim ve Farkındalık
• Çocuk evliliklerinin zararları konusunda kamuoyunu bilinçlendirecek kampanyalar düzenlenmesi.
• Kız çocuklarının eğitime erişimini artıracak projelerin hayata geçirilmesi.
• Ailelere yönelik, toplumsal cinsiyet eşitliği ve çocuk hakları konusunda farkındalık eğitimleri verilmesi.
c) Ekonomik Destek ve Güçlendirme
• Yoksul ailelere ekonomik destek sağlayarak, çocuk evliliklerinin ekonomik sebeplerini azaltmak.
• Kız çocuklarının ekonomik bağımsızlık kazanmasını teşvik edecek programlar geliştirmek.
d) Uluslararası İşbirliği ve İzleme
• Çocuk hakları ihlalleri konusunda uluslararası sözleşmelere tam uyum sağlanması.
• Çocuk evliliklerinin yaygın olduğu bölgelerde izleme ve müdahale mekanizmaları oluşturmak.
Çocuk evlilikleri, sadece çocukların değil, toplumun geleceğini de tehdit eden bir insan hakları sorunudur. Bu uygulamayı sona erdirmek, hem hukuki hem de toplumsal düzeyde kararlı bir mücadele gerektirir. Devletlerin, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik politikalar geliştirmesi ve çocuk haklarını etkin bir şekilde koruması bir zorunluluktur. Çocukların kendi hayatları üzerinde söz sahibi olabildiği, özgür ve eşit bir dünya inşa etmek, hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sorunun çözümü, yalnızca yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda toplumsal zihniyetin değişmesiyle mümkün olacaktır.