El Gafur İsmi
Bütün günahları bağışlayan, [913] mağfireti çok. [914]
"Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir."[915]
Sözlükte, gizlemek, kirden pastan korumak için bir şeyin üstünü örtmek manasına gelen gafur, keyfiyyet yönünden bağışı bol olan, en büyük günahları bağışlayan demektir. Bunun türevlerinden olan "gaffar" kemiyyet yönüyle affı bol, pek çok günahı bağışlayan demektir.
Her türlü noksanlıklardan münezzeh olan Rabbim, mağfireti ve günahları örtmesi çok olandır. Allah Tealâ:
"Ben bütün günahları bağışlayan ve çok acıyanım” [916] buyurmaktadır.
Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.)'den gelen bir rivayette Ebu Bekir (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'e:
“Bana bir dua öğret de onunla namazımda dua edeyim, dedi.
Peygamberimiz (s.a.v.) de:
"Ey Allah'ım! Ben nefsime pek çok zulmettim. Senden başka günahları bağışlayan kimse yoktur.Tarafı ilahinden bir mağfiretle beni bağışla, bana acı, şüphesiz ki sen bütün günahları bağışlayan, pek çok merhamet sahibisin de" buyurdu.
Buhari'de zikredilen bu duadan başka Resulullah (s.a.v.) seyyidü'l-istiğfar olarak bilinen duayı irad buyurmuştur:
"Ey Allah'ım, sen benim Rabbimsin, senden başka ilah yoktur. Sen beni yarattın. Ben senin kulunum. Ben sana verdiğim ahid ve vaadime gücümün yettiği kadar sadık kalacağım. Yaptığım kötü eylemlerden sana sığınırım. Bana verdiğin nimetlerden ötürü ve günahlarımdan sana sığınırım. Beni bağışla! Şüphesiz ki senden başka günahları bağışlayacak kimse yoktur."
Kur'ân-ı Kerim'de, Allah'ın "Gafur" sıfatı 91 defa zikredilmiş; iki ayette tek başına geçmektedir. Bunlar: "Ve hüve'l gafuru'r-rahîm","ve hüve rahimü'l-gafûr", "ve hüve'-gafûr'ul-Halim", "ve hüve halimu'n-gafûr", "ve hüve1-azizul-gafur", "ve hüve'l-gafûru'l-vedûd", "ve hüve'l-gafuru ş-şekûr" şeklinde geçmektedir. [917]
Allahu teâlâ'nın mağfireti çoktur. Mağfiret, Allah'ın yarlığamasıdır. İsm-i şerifteki çokluk ma'nâsı i'tibâriyle bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok da olsa yine saklar. Meydana koyup ta sahibini rezil ve rüsvây etmez demek olur. Bu ma'nâ (Ğaffâr) ism-i şerifinde daha geniştir. Aynı maddeden bir de Ğâfîr ism-i şerîfi vardır ve bu üç isim arasında ma'nâca şöyle bir fark da beyan edilmiştir, Ğâfîr, umumiyet i'tibâriyle kötü ve yüz kızartıcı sözleri ve işleri örten demektir. Bu sayede insanlar biribirini seviyor, emniyet ve i’timad ediyor. Öyle ya, benim gizli kabahatlarım, iğrenç düşüncelerim aşikâr olsa, Cenâb-ı Hak onları örtmeyip de, meydana koysa, herkes benden selâmı-kelâmı keser ve kaçardı. Senin de öyle., bütün insanların da böyle.. Şu halde Ğâfîr isminin hükmü olmasaydı "İnsan topluluğu" diye ortada bir cemiyet bulunmazdı.
Ğafûr ism-i şerifinde çirkinliklerimizi meleküt âleminden de saklamak vardır.
Melekût âlemi: Ruhanîler, melekler ve diğer göze görünmeyen nûrânî ve ecsam-ı lâtife sınıfı demektir. Melekût, nâsut'un zıddıdır. Nâsut, maddî cisim taşıyan insanlık ve dünya âlemidir. Dünyâ âleminde herkes birbirine saygı gösteriyorsa, bu hal Allahu teâlâ kusurlarımızı sakladığı içindir. Fakat nâsut âleminin göremediğini melekût âlemi görür. Melekût âlemine sefer ettiğimizde, onlardan da aynı hürmet ve riâyeti görmek için, kusur ve kabahatlerimizin onların nazarında da kapalı kalması lâzımdır, işte melekût sakinlerine karşı da kusurlarımızı örtmesi i'tibâriyle Allahu teâlâ "Ğafûr"dur. Sonra, insan gizli kalmış kabahat ve kusurlarından dolayı başkalarına karşı hicap duymazsa da kendi nefsine karşı mahcuptur. Herkes kendi iç âleminde, vicdanında yaptığı kötülüklerden müteessir ve müteezzîdir. insanı bu ezadan kurtarmak için, kabahatlarını kendi nazarından da örtmek, yâni kabahat sahibine kabahatlârını bütün bütün unutturmak lûtfu vardır, işte bu i'tibârla da Ğaffâr'dır. Allah'ım ne büyüksün, ne kerîmsin!
Sevgili okuyucu: İçimizi gıcıklayan nefsânî ve şeytanî arzuların bir düziye tehacümü, bir taraftan hevesâtımız karşısında zaafımız, diğer taraftan çok defa ayağımızı kaydırır, bizi günahkâr eder. Bu yüzden Allah'ın mağfiretine ihtiyâcımız hiç kesilmez. Allah'ın mağfireti ise boldur. Hiçbir isteyici bundan boş dönmez. Yalnız mühim olan cihet Yaptığımız kötü işlerden dolayı yürekten bir nedamet acısı duymak ve bu acının tazyiki iledir ki, "Yâ Rab! Mağfiretini dilerim.." diyebilmektir. [918]
[913] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 208.
[914] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 105.
[915] Al-i İmrân: 3/135
[916] Hucurat: 49/12
[917] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 208-209.
[918] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 105-106.