Emlak Yöneticim

El Kerim İsmi

El Kerim İsmi

Fazilet türlerinin hepsine sahip,[1011] Keremi bol. [1012]

Allah hakimlerin hakimi, her şeyden müstağni, fazilet türlerinin hepsine en çok layık, dilediğine, di­lediği kadar; dilediği şekilde, hiçbir sorguya tabi tu­tulmaksızın, istenildiği zaman bol bol ihsanda bulu­nur.

Nitekim Resulullah (s.a.v.):

"Allah ismi aziz (yegane galib); güzel ahlakı se­ven, kerim (fazilet türlerinin hepsine sahip), beyinsiz­lere ise buğz edendir" buyurmuştur.

Karşılık bekle­meksizin bol bol veren, atiyye ve ihsanda bulunan demektir, demişlerdir. Hak Tealâ'dan bize hayırlı lütufta bulunmasını niyaz ediyoruz. Şüphesiz ki O'nun her şeye gücü yeter. Bu kelime Allah ona ikram etti. Ona lütufta bulundu, ona takva ile ihsanda bulun­du. Onu günahlardan koruma lütfunda bulundu şeklinde kullanılır.

Dilciler; "Kerim", "krm" kökünden gelip şeyler­den münezzehtir. O ikramın en yücesidir, gibi cümle­ler de kullanılır.

Kerim aynı zamanda cömert manasında da kul­lanılır. Ve "O kavminin en comertidir" denilir. Bir ha­diste:

"Size bir kavmin cömerti gelirse ona ikramda bulunun" buyurulmuştur.

Bir müslüman bu sıfatla güzelleşir ve sehavetle vasıflanır.

Resulullah (s.a.v.):

"Üzüm ağacı hakkında "el-Kermü" tabirini kullan­mayın, şüphesiz ki "kerm" (cömert), müslüman bir kimsedir" buyurmuştur.

Yine Peygamberimiz (s.a.v.):

"Sehavet sahibi cömert bir kimse Allah'a, insan­lara ve cennete daha yakın, cehennemden ise uzaktır. Cimri ise Allah'tan da insanlardan da cennetten de uzak; cehenneme daha yakındır" buyurmuştur.

Her şeyden müstağni, fazilet türlerinin hepsine sahip olan Allah:

"Kim (Allah huzuruna) iyilikle ge­lirse ona getirdiğinin on misli vardır" [1013] buyuru­yor.

"Mallarını Allah yolunda harcayanların örne­ği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her ba­şakta yüz dane vardır." [1014]

İşte bunlar dünya hayatındaki iyiliklere karşılık  ecirlerdir. Fakat Allah'ın lütuf kapısı açıktır. Al­lah için İhlâs ile yapılan amele Allah katında kat be kat ecir vardır.

"Allah  dilediğine kat  kat fazlasını verir.  Allah'ın ilmi geniştir." [1015]

Bu ziyade, büyük ecir bazen sınırsız olabilir.

"Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir."[1016]

"Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza, görür. Kim de kadın veya erkek, mü'min olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecek­ler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir." [1017]

Bu ne güzel hesap! Bu ne büyük ecir! Bu mükâ­fatlar ancak cömert ve fazilet sahibi Allah tarafından verilebilir.

Bilakis Kerimu'l-avf olan Cenab-ı Hak'tan bun­dan daha fazlasını umuyor, bu güzel vaadler karşı­sında Allah'a ziyadesiyle hamdediyoruz. Cenab-ı Hak vadediyor:

"Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bu­lunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyi­liklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin mer­hamet sahibidir." [1018]

Nebi (s.a.v.) Allah'ın afv ve keremine dair bun­dan daha fazlasını haber vermiştir. Peygamber (sav):

"Şüphesiz ben cennet halkının sonunun cennete girmek olduğunu, cehennem halkının sonunun ise ce­hennemden çıkmak olduğunu biliyorum. Bir adam ge­tirilir ve O'nun küçük günahlarından vazgeçin, büyük günahlarını ise kaldırın" denilir. Bunun üzerine onun küçük günahlarından vazgeçilir ve:

“Şu gün şöyle şöyle bir fiil işledin. Veyahut şu şu gün şöyle şöyle bir amel işledin mi?” diye sorulur. O da:

“Evet,” der. Günahının inkar edilmesine güç yetiremez, O büyük günahlarının affedilmesini ister. Bu­nun üzerine

“Senin her kötülüğünün karşılığında iyiliğin var,” denilir. Bunun üzerine kul,

“Rabbim ben bura­da gördüklerimi şurada işledim" der." Ravi diyor ki; ,

"Andolsun   ki  Resulullah'ı,   bu  esnada  gülerken  gör­düm. Öyle ki onun azı dişleri göründü."

Allah hakkında kullanılan ululuk ve mutlak ke­rim anlamındaki "kerim" lafzı Kur'ân-ı Kerim'de iki yerde geçmektedir.

"... Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük yapana gelince; o bilsin ki, Rabbimin hiç bir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahi­bidir." [1019]

"Ey insan, ihsanı bol Rabbine karşı seni alda­tan nedir?" [1020]

Resulullah (s.a.v.) ayette geçen "insanı aldatan şeyin" onun bilgisizliği olduğunu açıklamıştır. Doğ­rusu insanı aldatan şey "insanın kendi ahmaklığı ve şeytanın aldatmasıdır", denilmiştir. Bunun için "ko­vulmuş şeytanın şerrinden her şeyi bilen ve işiten Al­lah'a sığmıyoruz" deriz.

Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kerim­lerin en kerimi, avfı bol Ekremü'l-Ekremin'dir. [1021]

Allahu teâlâ bâzı kulları hakkında keremiyle, bâzı kulları hakkında da intikâmiyle muamele buyurur, emir ve irâde O'nundur, O'na hesap soracak, niçin böyle ettin diyecek bir kudret yoktur. Allahu teâlâ Kerîm'dir, muktedirken affeder, va'd edince sözünü yerine getirir. Allah, iyilik edenlere mükâ­fat va'd etmiş ve bu va'd, kullar için bir hüccet olmuştur. Al­lah'ın bu va'dini yerine getirecek iyiler, behemehal mükâfatını bulacaklardır. Bir de tehdit ma'nâsına (vaîd) vardır. Allah, kullarının kötülük yapıp da mücâzât görmelerine razı olmadı­ğı için, kendilerini azâb ile tehdit etmiştir. Vaîd budur. Bu vaîd hükmünce, günah yüküyle huzuruna gelen kulların hepsi de azâb ile mahkûm olmak îcâb ederken, O dilediğini adliyle muaheze eder, dilediğini keremiyle afveder. Demek ki, bâzı kulları hakkında vaîdini infaz etmemesi de O'nun lûtf ve kere­midir.

Yine O'nun lûtf ve keremidir ki, bâzı kullarına umduğun­dan ziyâde ihsan eder. Çok meşakkatli olmayan bâzı ibâdetle­re, yine o cinsten kat kat meşakkatli olanların sevabından daha çok bir sevab tahsis buyurur. Nitekim bâzı zamanlarda, bâzı mekânlarda yapılan bir ibâdete diğerlerinden fazla sevap tahsis edilmiştir. Meselâ, mübarek gecelerde ve Harem-i Şerif gibi mübarek yerlerde yapılan ibâdetler imtiyazlıdır.

Kendine sığınan düşkünleri, kimsesizleri reddetmez. Huzuruna çıkmak için vâsıtalar aranmasına da müsâade etmez. Yarın, hesab ve muhakeme gününde, bâzı kullarını inceden in­ceye hesaba çektiği halde, bâzılarını da hafifçe geçiverir. Bü­tün bu saydıklarımız, mahzâ Allah'ın keremi eseridir. Bu gibi tahsisat da

(Yef alü'llâhü mâ yeşâ'ü ve yakümü mâyürîd) hükümlerindendir; başka sebeb de aranmaz. Bunların hepsinde, ancak Allahu teâlâ'nın kendi bildiği hikmetleri vardır. [1022]

 Allahu Teâlâ'nın Kerim İsminden Nûr Ve Feyz Alan Bahtiyar Kullar:

 Ferde veya cemiyete karşı, iyi bir iş yapamadıkları gün fe­rah olmazlar. Burada şu noktayı nazar-ı dikkate arzetmek iste­riz: Bilindiği gibi, iyilik yapanlar çok taciz edilir, katlanmak büyüklüktür. Meyvesiz ağaca kimse taş atmaz, meyvalı ağaca atarlar, yâni zahmet verirler, iş bitiren, iyilik seven rahatsız edilir. Çünkü uzaktan, yakından dilek sahipleri etrafına üşü­şür. Bilinmelidir ki, bu, Allah'ın büyük bir iltifatıdır, teşek­kür etmek lâzımdır. Çünkü Allah, kulunu bu hizmetine kabul etmekle, onun şerefini arttırmıştır. Acizlik getirmemeli. Bir de kat'iyyen gurura sapmaman, bu tehlikelidir. Düşünmelidir ki, Allahu teâlâ bu şerefi hiç vermeseydi veya vermişken geri alsaydı, kul bu imkânları nereden bulacaktı?

Allah'ın lûtf ve keremine karşı, kişinin ümitsizliğe kapıl­ması da tehlikelidir. Bunun için bir adam ne kadar kötü, ne ka­dar günahkâr olursa olsun Allah'ın afv ve kereminden ümitsiz­liğe düşmesi doğru değildir -küfür üzerinde ölmedikçe- çünkü ümitsizlik ancak leîm olanlara karşı duyulur ve meselâ, bu adam leîmdir, bundan asla hayır gelmez denir. Allahu teâlâ ise kerîmlerin ekremi, leîmlerin düşmanı, rahimlerin erhamıdır. [1023]

 

[1011] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 227.

[1012] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 123.

[1013] En'âm: 6/160

[1014] Bakara: 2/261

[1015] Bakara: 2/261

[1016] Zümer: 39/10

[1017] Mü’min: 40/40

[1018] Furkân: 25/70

[1019] Neml: 27/40

[1020] İnfıtâr: 82/6

[1021] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 227-231.

[1022] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 123-124.

[1023] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 124-125.