İslam Hukukunda Mehir
İslam Hukukunda Mehir
Mehir erkeğin evlenirken kadına verdiği veya taahhud ettiği para veya maldır. Mehir, sadak, nıhle, ferîda, tavl, hibe, ecr, akr ve Nikâh anlamlarına gelmektedir. Mehir nikâhın şartlarından değil sonuçlarındandır. Bu nedenle nikâh esnasında belirtilmese de kadına mehri misil gerekir. Mehir tamamen kadının malıdır.
Erkek çeyiz hazırlaması için kadına ilave para vermezse mehrinden çeyiz olarak bir şeyler yapmasını isteyemez.
Mehrin asgari miktarı Hanefilere göre 10 dirhem (7 miskal)dir. Bu da 32.76 gramdır. Bunu günümüzde altın olarak değerlendirirsek yaklaşık 5 altın kadardır. Malikilerde eğer güç yetirirse altından ¼ dinar, gümüşten ise 3 dirhemden az olmamalıdır. Bu da 9, 36 gram gümüş demektir. Şafii ve Hanbelîlerde ise mehrin en azının miktarı yoktur. Mehrin üst sınırı için ise herhangi bir sınır tespit yapılmamıştır. Kısaca İslam hukukunda mal denebilecek veya maddi değeri olan her menfaatin mehir olacağı kabul edilmiştir.
Mehir, mehri misil ve mehri müsemma diye ikiye ayrılır. Mehri misil eğer kadına mehir konuşulmamışsa öncelikle kızın baba tarafındaki kadınların mehirleri esas alınır. Onlardan kimse yok ise aynı statüdeki bölgesinde bulunan bayanların mehri esas alınır. Mehri müsemma ise akid esnasında belirlenen mehirdir. Mehir ödenmesine göre de mehri muaccel (peşin) ve mehri müeccel (baki) diye isimlendirilir.
Mehrin kocaya vacip olması için temelde iki şart vardır:
1. Sahih bir nikâh akdi.
2. Hakiki duhul; bu ister fâsid evlilikte olsun isterse bir şüpheyle olsun (eşi zannederek).
Mehrin tamamının (sahih bir akilde) gerçekleşmesi için üç şart vardır:
1. Kocanın zevcesine hakiki duhulü.
2. Halveti sahihanın gerçekleşmesi.
3. Sahih halvetle ve duhul olmasa bile karı kocadan birinin ölmesi.
Mehirle ilgili ister mehri müsemma ister mehri misil ister mehrin en az miktarı(10 Dirhem) ister mehri misil ya da müsemmadan en azı gereksin bunların toplamı şu beş halde mütalaa edilebilir:
1. Fasid bir evlilikte hakiki duhul olur ve belirlenen mehir de fasid olursa (içki, domuz) mehri misil lazım gelir. Eğer belirlenen mehir sahih olursa mehri misil veya mehri müsemmadan en azı gerekir.
2. Bir şüphe neticesinde kendi eşi diye duhul ederse sonra da eşi olmadığı anlaşılırsa sadece mehri misil lazım gelir. Burada mehri müsemma tasavvur olunamaz.
3. Sahih bir akdin sonunda hakiki duhül olursa eğer konuşulanın da mehir olması caiz ise mehri müsemma gerekir. Eğer 10 dirhemden az bir mehir belirlenmiş ise İmam-ı Züfer hariç diğer imamlara göre mehrin en azı olan 10 dirhem gerekir.
4. Sahih bir evlilikte halveti sahiha olmuşsa ve mehir belirlenmişse mehri müsemma; mehir belirlenmemişse mehri misil, mehrin en azından aşağı bir miktar belirlenmişse en azı olan 10 dirhem gerekir.
5. Sahih bir evlilikten sonra eşlerden biri ölmüş ise ve halveti sahiha da olmuşsa (duhulden önce olsa bile) mehrin tamamı gerekir.
Halvet karı-kocanın kimsenin rahatsız etme ihtimalinin olmadığı bir yerde kalması ve şu üç durumdan birisinin bulunmaması ile gerçekleşir:
1. Tabii mani: Küçüklük, hayız ve nifas.
2. Hissi mani: İlişkiye engel olacak hastalığın tarafeynde bulunması.
3. Şer’i mani: Hac veya umre için ihramlı olmak, ramazan orucu…vb.
Halveti sahiha ile duhulü hakikinin farkları:
1. Duhul ile kadın muhsan(evlenmiş) sayılır; halvetle sayılmaz. Halvet durumunda recm cezası düşer; duhulda recm cezası gerekir.
2. Duhul ile binti zevce(kadının başka kocadan olan kızı) haram olur; halvetle olmaz.
3. Duhul ile üç talakla boşanan kadın ilk kocasına helal olur; ancak halvet ile olmaz.
4. Hakiki duhulden sonra talak ric’i; halvetten sonra bâin olur.
5. Duhulden sonra talak vaki olur da kadın iddet beklerken kocası ölür ise varis olur; halvette varis olmaz.
Mehrin yarısının gerektiği durumlar üç tanedir (Sahih bir akidle birlikte):
1. Mehri müsemmanın belirlenmiş olması.
2. Kadına dokunmadan önce boşanması.
3. Kadın veya kadının velisi tarafından mehirle ilgili affın gerçekleşmemesi.
Mut’anın gerektiği durumlar:
Eğer erkek kendisinde olan bir durum nedeniyle, akid esnasında mehir belirlenmeyen eşini dokunmadan önce boşarsa mut’a gerekir.
Ebu Hanife’ye göre burada mut’a gerekir. Çünkü mehri mislin tahakkuk ettiği yerlerden değildir ki onun yarısı gereksin. Çünkü burada hem mehir olacak bir şey belirlenmemiş, hem de erkek kadına dokunmamış bir de mehir olması uygun olmayan bir şey de belirlenmemiş (içki, domuz v.s.) Bu nedenle ulema bu konuda ittifak halindedir.
Akidden sonra eğer bir şey üzerinde erkekle kadın mehir olarak anlaşsalar bu durumda ihtilaf edilmiştir. Şafii mezhebi akidden sonra da olsa anlaşılan mehrin yarısı gerekir derken, Ebu Hanife bu durumda yine mut’a gerektiğini savunmuştur. Çünkü mehir akid esnasında belirlenmemiştir.
Mut’anın miktarı kocanın durumuna göre kadının da sosyal statüsü dikkate alınarak az-çok verilen hediyelerden (mal, elbise) ibarettir. Burada örfe de itibar edilmesi gerekir.
Mehrin tamamının düştüğü ve mut’anın da gerekmediği durumlar (kocanın herhangi bir şeyi ödemesinin gerekmediği durumlar):
1. Fasid bir akitten sonra duhulden önceki ayrılmalarda kocaya bir şey ödemesi gerekmez. Bu tür davalarda tarafeyni dinlemeden hüküm verilmemelidir. Mesela süt kardeşle evlenme.
2. Akid sahih olmakla birlikte hakikaten veya hükmen duhulden önce şu sebeplerden birisi olursa kocanın bir şey ödemesi gerekmez.
a. Veli, baba ve dedenin dışında ise.
b. Eşlerden birisi mürted olursa.
c. Eşin İslama girmeyi reddetmesi.
d. Kadın erkeğin usul ve furuundan biriyle oynaşırsa…