Kendi Doğrularımız Aslında Yanlışlarımız Olabilir mi?
Hayatlarımızı yönlendiren pek çok düşünce, inanç ve karar, “doğru” olduğunu varsaydığımız temeller üzerine inşa edilir. Ancak bu doğrular her zaman evrensel gerçekler midir? Yoksa bazen sadece alışkanlık, korku, toplumsal etki ya da duygusal deneyimlerin oluşturduğu yanıltıcı kalıplar mıdır? Bu makalede bireysel ve toplumsal doğruların nasıl oluştuğu, ne kadar sorgulandığı ve bazı doğruların zamanla nasıl yanlışlara dönüşebileceği psikolojik, felsefi ve toplumsal perspektiflerle ele alınacaktır.
1. Giriş: “Benim Doğrum” Ne Kadar Gerçek?
İnsan zihni düzeni sever. Belirsizlikten uzak, net ve keskin “doğru”lara sahip olmak; bireyin hem iç huzurunu hem de sosyal ilişkilerini kolaylaştırır. Bu nedenle hepimiz, hayatı belli başlı doğrulara göre şekillendiririz. Bu doğrular genellikle aileden, çevreden, toplumdan ya da yaşanmış deneyimlerden beslenir. Ancak bu noktada şu soru önem kazanır:
“Benim doğrum” gerçekten doğru mu? Yoksa yalnızca bana öyle öğretilmiş ya da hissettirilmiş olduğu için mi doğru sanıyorum?
2. Doğru Kavramı: Mutlak mı, Göreceli mi?
Felsefede yüzyıllardır “doğru nedir?” sorusu sorulmaktadır.
Platon'a göre doğrular idealar dünyasında yer alan değişmez hakikatlerdir.
Nietzsche ise doğruların çoğunun toplumsal faydaya göre şekillenen birer "yararlı yanılsama" olduğunu savunur.
Modern düşünceye göre doğruların çoğu görecelidir — yani zamana, mekâna, kişiye ve kültüre bağlı olarak değişebilir. Bu durumda bireyin kendi doğrularına sahip çıkması doğal olsa da, onları mutlak sayması tehlikeli olabilir.
3. Doğrular Nasıl Yanlışa Dönüşebilir?
Zamanla değişen hayat koşulları, yeni deneyimler ve artan farkındalık düzeyiyle birlikte, geçmişte doğru kabul edilen birçok düşünce yanlış olarak görülebilir.
Bazı örnekler:
Aileden öğrenilen “erkek ağlamaz” inancı, bireyin duygularını bastırmasına neden olabilir.
“Kimseye güvenilmez” düşüncesi, yaşanmış bir travmadan doğmuştur ama bireyin sağlıklı ilişkiler kurmasını engeller.
“Disiplin ceza ile sağlanır” anlayışı, otoriteye itaati öğretirken özgüveni zayıflatır.
Bu örnekler, bireyin “doğru” bildiği şeylerin aslında duygusal yaraların, korkuların ya da alışkanlıkların ürünü olabileceğini gösterir.
4. Toplumun Doğruları: Çoğunluğun İnandığı Her Şey Gerçek midir?
Doğrular sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de sorgulanmalıdır. Tarihte birçok kez toplumların “doğru” saydığı inançlar, zamanla yanlış, adaletsiz ya da zararlı olarak ortaya çıkmıştır.
Tarihten örnekler:
Bir zamanlar dünyanın düz olduğu “bilimsel bir gerçek” sayılıyordu.
Kadınların oy kullanması tehlikeli bulunmuştu.
Solak çocuklar sağ elle yazmaya zorlanıyordu.
Bu örnekler, doğruların çoğu zaman çoğunluğun inancı olduğu için “gerçek” kabul edildiğini gösterir. Oysa çoğunluk her zaman haklı değildir.
5. Psikolojik Gerçeklik: Zihin Neden Doğrulara Tutunmak İster?
İnsan zihni, belirsizlik karşısında “bilinir” olanı seçmeye eğilimlidir. Bu da bazen zihnin bazı düşüncelere gereğinden fazla bağlanmasına neden olur. Psikolojide bu duruma bazı bilişsel çarpıtmalar eşlik eder:
Onaylama Yanlılığı: Zihin, sadece kendi inancını destekleyen bilgileri arar.
Siyah-Beyaz Düşünme: Bir düşünce ya tamamen doğrudur ya da tamamen yanlış.
Kişiselleştirme: Bir inancı savunmak, kendi benliğini savunmak gibi algılanır.
Bu mekanizmalar bireyin düşünce esnekliğini azaltarak kendi doğrularına sıkışmasına neden olabilir.
6. Duygularla Şekillenen Doğrular: Gerçek mi, Tepki mi?
Birçok insan için bazı doğrular, duygusal deneyimlerin ürünüdür. Örneğin:
Aldatılan biri, “Aşka güven olmaz” der.
Terk edilen biri, “İnsanlar gelir geçer” sonucuna varır.
Ailesi tarafından değersiz hissettirilmiş biri, “Kendime güvenmemeliyim” inancını benimseyebilir.
Bu tür doğrular aslında anlık deneyimlerin genellenmiş sonuçlarıdır ve kişiyi hem sosyal ilişkilerde hem de kendilik algısında sınırlar.
7. Yeni Bir Doğru İnşa Etmek: Esneklik ve Açıklık
Zihinsel gelişim, sadece yeni bilgiler öğrenmekle değil, eski doğrularımızı sorgulamakla mümkündür. Gerçek anlamda düşünen bir birey:
Doğru bildiği şeylerin zeminini yeniden gözden geçirir.
Yanıldığında savunduğu fikri terk etmekten çekinmez.
“Bu bana göre doğru” demek yerine “Bu konuda hâlâ öğreniyorum” diyebilir.
Zihin ne kadar esnek olursa, gelişim de o kadar derin olur.
8. Sonuç: Yanıldığını Fark Etmek, Doğruya Yaklaşmaktır
Kendi doğrularımızı savunmak bir duruş olabilir, ancak onları sorgulamak bir olgunluk işaretidir. Zihinsel özgürlük, sorgulama cesaretiyle başlar.
Her “doğru” her zaman doğru olmayabilir. Her “yanlış” da tamamen yanlış değildir. Doğrular zamanla eskir, sorgulama onları ya yeniler ya da yerini daha iyi bir şeye bırakır.
Bazen en büyük ilerleme, “ben yanlış biliyor olabilirim” diyebilme cesaretindedir.
Alıntıyla Bitirelim
“Gerçeğe ulaşmanın ilk adımı, doğru bildiklerinden şüphe etmektir.”
— René Descartes