Kültürel Farklılıklar: Ayrı Diller, Aynı İnsanlar
Dünya o kadar büyük ki, bir ülkenin bir köyünde sabah ekmekle zeytin yenirken, başka bir kıtada insanlar günlerini çiğ balıkla başlatabiliyor. Bazıları sağ elle yemek yerken, bazıları sol eli tercih ediyor. Kimileri göz teması kurunca saygı gösterdiğini düşünüyor, kimileri de bu durumu kaba buluyor. İşte kültürel farklılık dediğimiz şey tam da bu: Aynı hayatı farklı yaşama biçimleri. İlk bakışta “garip” gelen şeyler aslında sadece bizim alışık olmadığımız davranışlar. Mesela Japonya’da biri yere eğilip selam verdiğinde “ne yapıyor bu” diyebiliriz ama orada bu, en büyük saygı göstergesi. Ya da Hindistan’da elle yemek yemek bize “ayıp” gibi gelirken, onlar için bu doğallığın bir parçası. Bizim için garip olan, başkası için gayet normal. Çünkü herkes kendi kültürüyle büyüyor ve hayatı öyle öğreniyor.
Kültürel farklılıklar bazen insanlar arasında mesafe de oluşturabiliyor. Biri bir hareketi kötü niyetle yapmıyor ama karşı taraf onu yanlış anlayabiliyor. Bu yüzden farklı kültürleri tanımak sadece bilgi değil, empati meselesi aslında. Ne kadar çok kültür tanırsak, o kadar az önyargılı oluruz. “Bize benzeyen iyidir” düşüncesi dünyanın en büyük tuzaklarından biri olabilir. Çünkü insan olmak sadece bir millete, bir dile ya da bir yemeğe bağlı değil.
Ayrıca kültürel çeşitlilik hayatı zenginleştiriyor. Müziklerinden yemeklerine, geleneklerinden danslarına kadar her kültür kendi rengini taşıyor. Bu renkler bir araya geldiğinde ortaya tek renk değil, rengarenk bir tablo çıkıyor. Farklılık aslında tehdit değil, bir hediye. Tek renk bir dünya düşünelim , ne kadar sıkıcı olurdu. kültürel farklılıklar bazen bizi şaşırtabilir ama aslında bizi geliştiren şeylerdir. Başka diller konuşabiliriz, başka bayramlar kutlayabiliriz ama hislerimiz, sevinçlerimiz, kaygılarımız çoğu zaman aynı. Hepimiz bu dünyaya aynı gökyüzü altından bakıyoruz. Farklı olanı yargılamak yerine anlamaya çalışmak, hem kendimize hem insanlığa yapacağımız en büyük iyilik olabilir.