SELF DETERMİNASYON
SELF DETERMİNASYON
Self determinasyon, Milletlerin kendi kaderini bizzat tayin hakkı da denilmektedir, uluslararası hukuk sisteminin en tartışmalı ilkelerinden birisidir. Self determinasyon, bir halkın coğrafi sınırlarını, politik durumunu veya kendi geleceğini diğer devletlerden bağımsız olarak kendisinin özgürce belirlemesi olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir anlamı, bir ülkede yaşayan halkın başka bir devlet etkisi olmaksızın yönetimi hakkında karar vermesidir. Azınlıklar ise, bir devletin nüfusunun geri kalanına göre sayıca az olan, egemen olmayan konumda bulunan, üyeleri o devletin vatandaşları olarak etnik, dinsel ya da dilsel açıdan nüfusun geri kalanından ayrılan özellikler taşıyan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumak amacıyla üstü örtülü bir dayanışma duygusu gösteren gruplardır. Self-determinasyonun temelde iki anlamı vardır:
- Ulusal ve Toplumsal Self-Determinasyon: Halklar veya uluslar, kendi devletlerini kurma ve kendi siyasi rejimlerini seçme hakkına sahiptirler. Bu, özellikle sömürgecilik döneminin sonlarında, sömürge altındaki halkların bağımsızlıklarını kazanma süreçlerinde önemli bir kavram olmuştur. Birçok eski sömürge ülkesinin bağımsızlık ilanları, self-determinasyon ilkesine dayalıdır.
- Bireysel Self-Determinasyon: Bireylerin kendi hayatları üzerinde özgürce karar verebilme hakkını ifade eder. Bireylerin yaşam tarzlarını, inançlarını, düşüncelerini ve seçimlerini bağımsız bir şekilde yapabilmesi gerektiğini savunur.
Self-Determinasyonun Uygulama Alanları
- Bağımsızlık Hareketleri: Birçok sömürge halkı, bağımsızlıklarını kazanmak için self-determinasyon ilkesini temel alarak mücadele etmiştir.
- Azınlık Hakları: Azınlık toplulukları, kendi kültürlerini, dilini ve kimliklerini koruyabilme hakkına sahiptir.
- Bağımsızlık İlanları: Bazı bölgeler, kendi egemenliklerini ilan ederek, self-determinasyon ilkesini gerçekleştirmek istemiştir.
- Öz Yönetim ve Federal Sistemler: Bazı bölgeler, tam bağımsızlık ilan etmeden, kendi yönetimlerini kurarak self-determinasyonu uygulamaya çalışırlar.
Self-determinasyon, özellikle Birleşmiş Milletler (BM) tarafından desteklenen ve hukuken tanınan bir ilkedir. 1960 tarihli BM Genel Kurulu'nun 1514 sayılı Kararı (Sömürge Ülkelerinin Bağımsızlık Hakkı Kararı), self-determinasyonu, sömürge halklarının bağımsızlıklarını kazanması için bir temel hak olarak kabul etmiştir. Her ne kadar self-determinasyon önemli bir ilke olsa da bunun sınırsız bir şekilde uygulanması, uluslararası hukuktan kaynaklanan bazı sorunlara yol açabilir. Örneğin, bazı durumlarda, uluslararası sınırların ihlali ve toprak bütünlüğü gibi meseleler devreye girer. Ayrıca, bir bölgenin bağımsızlık ilan etmesi, bu bağımsızlığın diğer devletler tarafından tanınması gerekliliğini doğurur. Tanınma konusu, bağımsızlık ilan eden bir halk için genellikle zorluklar yaratabilir. Self-determinasyon, halkların ve bireylerin özgürce kendi kaderini tayin etme hakkını savunan evrensel bir ilkedir. Bu ilke, özellikle sömürgenin sona erdiği dönemde önemli bir rol oynamış ve birçok bağımsızlık hareketine ilham kaynağı olmuştur. Ancak, self-determinasyonun uygulanması, çeşitli siyasi, hukuki ve sosyal sorunları da beraberinde getirebilir, bu nedenle dikkatli ve dengeli bir şekilde ele alınmalıdır. Bir devleti veya bir den fazla devleti sömürge halinde bırakmak hiç doğru değildir. Bunun doğruluğu asla ortaya konulamaz. Bunun diğer bir anlamı ise Güçlünün Güçsüzü ezmesi gibi gözükmektedir. Her devlet kendi çabası ile büyür başka bir devletin onun çabasını yok sayması insanlarını ezmesi veya o devlete saldırmak insanlığa büyük bir suçtur.” Özgürlük devlette değil Milletin elindedir”.