4857 sayılı İş Kanunu uyarınca ücret; genel anlamda bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır. Kural olarak ücret, özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişiler, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarını özel olarak açılan banka hesapları dışında ödeyemezler. ÜCRET, PRİM, İKRAMİYE VE BU NİTELİKTEKİ HER TÜRLÜ İSTİHKAKIN BANKALAR ARACILIĞIYLA ÖDENMESİNE DAİR YÖNETMELİK 10.maddesinde “İşyerleri ve işletmelerinde İş Kanunu hükümlerinin uygulandığı işverenler ile üçüncü kişiler, Türkiye genelinde çalıştırdıkları işçi en az beş olması halinde, çalıştırdıkları işçiye o ay içinde yapacakları her türlü ödemenin kanunî kesintiler düşüldükten sonra kalan net tutarını, bankalar aracılığıyla ödemekle yükümlüdürler.” denilmektedir. Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, yasal bir zorunluluk öngörülmediği müddetçe işçinin ücretinin ödenmesinde kural “banka kanalıyla” ödeme yapmaktır. Ancak zorunluluk öngörülmeyen hallerde, işçinin ücretinin elden ödenmesinde yasal engel bulunmamaktadır. Uygulamada işverenlerin sigorta primlerinden tasarruf (!) etmek adına işçinin ücretini elden ödediklerine rastlanmaktadır. Bu uygulama kesinlikle hukuki değildir ve işçi karşı çıkmasına rağmen elden ödeme yapılması haklı fesih sebebi teşkil etmektedir. Bunun dışında ücret ödeme şeklini elbette taraflar aralarında yapacakları yazılı veya sözlü bir anlaşma ile kararlaştırabilirler. Ancak her halde, gerek işveren gerekse de işçi yönünden ücret ve benzeri ödemelerin banka kanalıyla yapılmasında ispat kolaylığı bulunmaktadır.

Ücretin ödendiğinin ispatı işverene aittir. Ancak işçinin, ücretin bir bölümü ya da tamamını elden aldığı iddiası söz konusu ise bunu ispat yükü işçiye düşecektir. İşçinin elden aldığı ödemeleri ispatlayabilmesi çoğunlukla “tanık beyanları” ile mümkün olmaktadır. İş yeri çalışma koşullarını bilen bir tanığın elden ödeme iddiasını doğrulaması ile mahkemece bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılacak ve işçinin gerçek ücreti tespit edilebilecektir.

“…Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı İş Kanununun 8 ve 37. maddelerinin işverene bu konuda bazı yükümlülükler de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümüne yardımcı nitelikte olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmiş olması, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında taraflar delillerinin değerlendirilmesi sırasında, işverence düzenlenmesi gereken bu tür belgelerin düzenlenmiş olup olmamasının da gözetilmesi gerekir...” (Yargıtay 9.Hukuk Dairesi, 14.04.2008, E. 2007/15642, K. 2008/8367)

“Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2017/7955 Esas 2017/20925 Karar sayılı ve 11.12.2017 tarihli kararı)

“İşçinin sigorta primlerinin hiç yatırılmaması veya eksik bildirilmesi, sosyal güvenlik hakkını ilgilendiren bir durum olsa da Dairemizin 1475 Sayılı Kanun döneminde istikrar kazanmış olan görüşü, 4857 Sayılı İş Kanunu döneminde de devam etmekte olup, sigorta primlerinin hiç yatırılmaması, eksik yatırılması veya düşük ücretten yatırılması hallerinde de işçinin haklı fesih imkânı vardır.”  (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi  2015/27995 Esas 2019/48 Karar)

 

“Mahkemece salt tanık beyanlarıyla davacının ücretinin tespitinin mümkün olmadığı, davacının ücrete ilişkin iddialarını ispat edemediği gerekçesiyle davacının ücreti, bordroda belirtilen ücret olarak kabul edilmiş ise de davalı tanığının da davacı ve davacı tanıkları gibi ücretlerin elden ödendiğini beyan etmesi, davacının yaptığı iş, kıdemi, meslek unvanı birlikte değerlendirildiğinde davacının ücretinin bordroda kayıtlı ücret olarak kabul edilmesinin hatalı olduğu anlaşılmıştır.” (Yargıtay  9. Hukuk Dairesi 2022/2680 Esas  2022/3849 Karar)

Davalı vekili yargılama sırasında son aya ilişkin ücretin Yapı Kredi Bankası aracılığı ile ödendiğini belirterek ödemeye ilişkin kayıtların getirtilmesi konusunda bankaya müzekkere yazılmasını talep etmiştir. Mahkemece talep reddedilerek karar verilmiştir. Ödeme def’i yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceğinden buna ilişkin banka kayıtları getirtilmeden hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir” (Yargıtay 22.Hukuk Dairesi 25.10.2017 T., E. 2015/17892, K. 2017/22850 Legalbank.)