Kamera Kayıtlarının Özel Hayatın Gizliliği ile İlişkisi
Bu yazımızda öncelikle özel hayatın gizliliğini ihlal hususuna değinildikten sonra site ve apartmanlara yerleştirilen güvenlik kameralarının özel hayatın gizliliği ile ilişkisini değerlendireceğiz.
Son yıllarda apartman ve sitelerde güvenlik kamerası kullanılması yaygın hale gelmiştir. Güvenlik kameraları; huzur ve sükunun sağlanması, suçların önlenebilmesi, işlenmiş suçların faillerinin saptanabilmesi gibi amaçlarla yerleştirilmekte olup, bununla birlikte kişilerde özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edildiği yönünde kaygı uyandırabilmektedir.
Özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, hem İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.8/1 ve hem de Anayasa m.20 ile güvence altına alınmıştır. Bu hükümler uyarınca herkes, özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Konut dokunulmazlığı; ister özel hayatın gizliliği içerisinde ister kendi başına bir hak olarak değerlendirilsin, temel insan hakkı olup, Anayasanın 21. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 116. maddesi ile konut dokunulmazlığının ihlali suç sayılmaktadır. Konut kavramından; malik olunup olunmadığı değerlendirilmeksizin, bireyin yaşamını sürdürdüğü taşınmaz veya taşınır nitelikteki kapalı alanlar anlaşılmalıdır. Bununla birlikte TCK m.116’nın güvencesi kapsamına yalnızca konutun kendisi değil, konutun ayrılmaz parçası niteliğindeki “eklenti” olarak adlandırılan yerler de dâhildir. Eklenti kavramından ise; konutu tamamlayan yan mekânlar, bahçe, bahçe duvarı içerisinde kalan ahır, çardak gibi yerler anlaşılmalıdır. Özetle eklenti, bireyin özgürlük ve güvenlik alanına giren ve konutun yanında bulunan yer ve eşyayı ifade etmektedir. Bu doğrultuda, apartman merdiveni, apartman boşluğu, apartman sahanlığı, apartman asansör kapısı önü gibi yerler Yargıtay tarafından eklenti olarak kabul edilmektedir. Siteler bakımından ise; etrafı duvarlarla çevrili site bahçesinin, site sakinlerinin ortak kullandığı otoparkın konut dokunulmazlığı hakkının güvencesi kapsamında olduğu kabul edilmektedir.
TCK m.134/1’de; bireylerin özel hayatının ihlal edilmesi suç sayılmaktadır. Kanun koyucu, aynı hükmün ikinci cümlesi ile “gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlalini” suçun nitelikli hali olarak öngörmüştür. Bununla birlikte TCK m.26/2 uyarınca; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez”. Özel hayatın gizliliği de kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hak olduğundan, TCK m.134/1’de düzenlenen suç bakımından, ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilebilir.
Kural olarak güvenlik kamera sistemlerinin bulunduğuna ilişkin işaretler ve tabelalara yer verildiği takdirde, bu alanlara giren kişilerin, görüntülerinin izlenmesine ve/veya kaydedilmesine örtülü olarak izin verdikleri değerlendirilir. Ancak güvenlik kameraları; hiçbir yasal dayanağı olmaksızın gizli şekilde yerleştirildiği veya uyarı levhaları ile bu durum belirtilmediği sürece, kamuya açık alanda bulunsalar dahi “belirlilik” ve “öngörülebilirlik” ilkelerine aykırı bir faaliyet yürütülecektir. Ayrıca kamuya açık alanlar bakımından “ölçülülük” ilkesi dikkate alınmalı ve güvenlik kameraları her yerde değil, kamu düzeninin bozulma tehlikesinin yoğun olduğu alanlarda kullanılmalıdır.
KMK m.19/2 uyarınca; bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça ana gayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesisler, değişik renkte dış badana veya boya yaptırılamayacağı öngörülmüştür. Bireyler, oturdukları apartman veya sitelerde 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca alınmış bir karar bulunmaksızın yerleştirilen güvenlik kamerası sistemlerine ilişkin itirazda bulunabilmelidir. Nitekim bu Kanun doğrultusunda bir karar alınmadığı takdirde; özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bakımından hukuka uygunluk nedeninden bahsedilemeyecek, yapılan izlemeler ve kayıtlar da hukuka aykırı olup, yargılamada delil olarak kullanılamayacaktır.
Kat mülkiyeti veya kat irtifakına tabi olmayan alanlarda güvenlik kamerası kullanılacaksa, burada 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun malik veya zilyede tanıdığı hak ve yetkiler çerçevesinde hareket edilmelidir. Bu alanlarda malik veya zilyedin etraftaki diğer konutların çevresini görüntülemeksizin, yalnızca kendi meskeninin giriş ve çıkışlarını görebileceği bir açı ile kamera sistemi kurması mümkün olabilir. Ancak güvenlik kamerasının bu açıyla kurulabilmesi mümkün olmayıp, üçüncü kişilere ait konutların çevresi de görüş alanı içerisine girmekte ise mutlaka ilgililerin rızası alınmalıdır.
Güvenlik amaçlı ve yalnızca görüntü kaydı alınmak suretiyle uyarı levhaları da bulunarak, sırf işyeri olarak kullanılan asansörlerde kamera sistemi mümkün olup, konut alanlarında ise, asansörün bulunduğu ön alan hariç asansör içlerinde güvenlik kamerası kullanılmamalıdır (çünkü nimet külfet dengesine göre; asansörün içinde olabilecek hukuka aykırı faaliyetlerin tespiti amacıyla asansör içlerine de izleme ve kayıt cihazı koyulması ileri sürülmektedir ki, konut olarak kullanılan alanlarda bunun isabetli olmayacağı, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkının özünü ihlal edeceği, demokratik toplumda duyulan zorunluluk ve “ölçülülük” ilkesi ile de bağdaşmayacağı tartışmasızdır).